Dinin emir ve yasakları, buyruk ve ilkeleri ancak akıl sayesinde anlaşılabilir. Bu nedenle İslam dini akla ve aklı kullanmaya büyük önem verir. Kur’an-ı Kerim’de “De ki: ‘Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?’…”10 buyrularak bilmenin ve bilginin üstünlük sebebi olduğu vurgulanmıştır. Hz. Muhammed (s.a.v.) de bir hadisinde “Kadın ve erkek her Müslüman’a ilim öğrenmek farzdır.”11 buyurarak İslam dininin bilgiye ve bilime verdiği önemi göstermiştir.
Hz. Peygamber (s.a.v.), ilim öğrenmeyi birçok hadisinde teşvik etmiştir. Bu konuyla ilgili bir hadisinde şöyle buyurur: “Kim ilim için yola çıkarsa Allah ona cennete giden yolu kolaylaştırır. Melekler, hoşnutluklarından dolayı ilim talebesine kanatlarını serer. Sudaki balıklara varıncaya kadar yer ve gök ehli âlim kişinin bağışlanması için Allah’a yakarır. Âlimin âbide (ibadet edene) üstünlüğü, (parlaklık, görünürlük ve güzellik bakımından) ayın diğer yıldızlara üstünlüğü gibidir. Kuşkusuz âlimler, peygamberlerin varisleridir. Peygamberler miras olarak ne altın ne de gümüş bırakmışlardır; onların bıraktıkları yegâne miras ilimdir. Dolayısıyla kim onu alırsa büyük bir pay almış olur.”12
İslam dininde bilgi ve bilime büyük önem verilir. Birçok ayet ve hadis bizleri varlıkların yaratılışı üzerine düşünmeye teşvik eder. Örneğin yüce Allah “Şüphesiz, göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelişinde, insanlara yarar sağlayacak şeylerle denizde seyreden gemilerde, Allah’ın gökyüzünden indirip kendisiyle ölmüş toprağı dirilttiği yağmurda, yeryüzünde her çeşit canlıyı yaymasında, rüzgârları ve gökle yer arasındaki emre amade bulutları evirip çevirmesinde elbette düşünen bir topluluk için deliller vardır.”13 buyurarak insanları bakmaya, görmeye, düşünmeye, anlamaya ve aklı kullanarak doğruya ulaşmaya çağrılır.
Yüce Allah (c.c.) yer gök, gece gündüz arasındaki uyum ve denizde yüzen gemilerin gidişi gibi konularda bizden yüzeysel bir bakış değil; derinlemesine bir tefekkür ister. Bu da bizi sistematik bilgiye ve bilime ulaştırır. Bu araştırma ve bilme süreci sonunda elde edilen bilgi de yüce Allah’ın (c.c.) bizlere bir lütfudur. Çünkü bir ayette “…İnsana bilmediklerini belleten, kalemle (yazmayı) öğreten Rabb’in büyük kerem sahibidir.”14 buyrularak bilmenin ve bilginin Allah tarafından verilen bir lütuf olduğu vurgulanır. Dolayısıyla bilmek ve bilimle iç içe olmak insanı Allah’a (c.c.) yaklaştıran bir faaliyettir. İnsan daha çok bildikçe, bilmesini sağlayan Rabb’ine şükreder, şükrettikçe de Rabbine daha çok yaklaşır. Zira Kur’an’da şöyle buyrulur: “…Andolsun, eğer şükrederseniz elbette size nimetimi artırırım…”15 Şayet edinilen bilgi ve bilimsel faaliyet kişiyi Rabbine yaklaştırmıyorsa, Allah’ın (c.c.) büyüklüğü karşısında kendi acziyetini hissettirmiyorsa Yunus Emre’nin, aşağıdaki dizelerinde ifade edildiği gibi Allah (c.c.) katında da değersiz bir iş yapmış olur.
Bilginin insana faydalı olabilmesi ve hayırlı bir iş olarak ahirette güzel bir karşılık bulabilmesi için faydalı olması şarttır. Nitekim insanlara fayda veren ilmin öldükten sonra da sevap kazandırmaya devam edeceği bir hadiste şöyle vurgulanmıştır: “İnsan ölünce üç şey dışında ameli kesilir: Sakada-i cariye (faydası kesintisiz sürüp giden sadaka), kendisinden faydalanılan ilim ve kendisine dua eden hayırlı evlat.”16 Yüce dinimizde, edinilen bilginin faydalı olması o derece önemlidir ki fayda veren ilim ne derece övülmüşse fayda vermeyen ilim de o kadar zararlı kabul edilmiştir. Bu konuyla ilgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurur: “Allah’ım! Huşû duymayan kalpten, kabul edilmeyen duadan, doymayan nefisten ve fayda vermeyen ilimden sana sığınırım…”17
10 Zümer suresi, 9. ayet.
11 İbni Mâce, Mukaddime, 17.
12 Tirmizî, İlim, 19.
13 Bakara suresi, 164. ayet.
14 Alak suresi, 1-5. ayetler.
15 İbrahim suresi, 7. ayet.
16 Müslim, Vasiyyet, 14.
17 Tirmizî, Deavât, 68.
İlk Yorumu Siz Yapın