İslamiyetin halka doğru bir şekilde öğretilmesinde ve anlatılmasında din görevlilerinin yanı sıra dinî yayınların da önemli rolü vardır. Bu nedenle Diyanet İşleri Başkanlığı, kuruluşundan itibaren dinî eserlerin basımı ve yayımı konusunda çalışmalar yapmıştır. Atatürk, bu çalışmaların başlatılmasına öncülük etmiştir.
Türkçe Tefsir ve Meal Çalışmaları
Atatürk, halkın dini temel kaynaklarından, doğru bir şekilde öğrenmesi gerektiğine inanıyordu. Böyle yapılırsa gerçek dindarlığın gelişeceğini, toplumda hurafelerin, batıl inanışların ve din istismarının azalacağını düşünüyordu. Bu nedenle o, İslam dininin ana kaynağı olan Kur’an-ı Kerim’in Türkçeye tercüme ve tefsirinin yapılması gerektiğini savunuyordu. Bir sözünde şöyle diyordu: “Türk, Kur’an’ın arkasından koşuyor fakat onun ne dediğini anlamıyor, içinde neler var bilmiyor ve bilmeden tapınıyor. Benim maksadım, arkasından koştuğu kitapta neler olduğunu Türk anlasın.”(1) Cumhuriyetimizin kurucusu Atatürk, Kur’an-ı Kerim’in Türkçeye çevrilmesi gerektiği ile ilgili düşüncelerini çeşitli platformlarda dile getirmiştir. Onun girişimi ve direktifleriyle 21 Şubat 1925 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisinde Diyanet İşleri Başkanlığı bütçesi görüşülürken bu konu gündeme alınmıştır. Yapılan görüşmeler neticesinde Kur’an’ın Türkçeye tercüme ve tefsirinin yapılması, ayrıca gerekli görülen İslami eserlerin telif ve tercüme edilmesi için ödenek ayrılması kabul edilmiştir. TBMM’de alınan bu karar doğrultusunda Kur’an’ın tercüme edilmesi ile Mehmet Âkif Ersoy, tefsirinin yapılması ile de Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır görevlendirilmiştir. Daha sonra M. Âkif Ersoy bu işi yapamayacağını belirtince onun görevini de Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır üstlenmiştir. Bu büyük âlim, yaptığı uzun ve titiz çalışma sonucunda Hak Dini Kur’an Dili: Yeni Mealli Türkçe Tefsir adlı eseri yazmıştır. Bu eser, Cumhuriyet Döneminde devlet eliyle yazdırılan ilk dinî kitaptır. Ondan sonra da ülkemizde Kur’an’ın Türkçeye birçok tercümesi ve tefsiri yapılmıştır.
Türkçe Hadis Kitabı Çalışması
İslam dininin doğru bir şekilde öğrenilip anlaşılmasında Kur’an-ı Kerim’in yanı sıra Hz. Peygamberin sünnetinin de büyük önemi vardır. Çünkü Kur’an Hz. Muhammed’e indirilmiştir. Allah Resulü de kutsal kitabımızı insanlara açıklayıp öğretmiştir. İbadetlerin nasıl, ne zaman ve niçin yapılacağını hem sözleri hem de uygulamalarıyla ortaya koymuştur. Dolayısıyla sünnet, İslam dininin Kur’an’dan sonraki ikinci temel kaynağıdır. Bunu iyi bilen Atatürk, Kur’an’ın Türkçeye tercüme ve tefsir edilmesi yanında Hz. Muhammed’in hadislerinin de dilimize kazandırılması için öncülük etmiştir.
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 21 Şubat 1925 tarihli oturumunda Atatürk’ün girişimiyle alınan karar doğrultusunda Sahih-i Buhârî adlı hadis kitabının Türkçeye çevrilmesi için çalışmalar başlatılmıştır. Bu iş için görevlendirilen Babanzade Ahmet Naim, söz konusu eserin ilk üç cildinin çevirisini yaptıktan sonra vefat etmiştir. Onun vefatı üzerine Kâmil Miras, eserin kalan bölümlerinin Türkçeye çevrilmesi işini tamamlamıştır. Bu eser, Sahih-i Buhârî Muhtasarı Tecrid-i Sarih Tercemesi adıyla Diyanet İşleri Başkanlığınca yayınlanmıştır. Cumhuriyet Döneminin başlangıcından günümüze kadar birçok baskısı yapılan söz konusu hadis kitabı, halkımız tarafından yıllardır beğeni ve zevkle okunmaktadır.
Hutbelerin Türkçe Okunması
Cuma ve bayram günlerinde camide cemaate yönelik olarak yapılan konuşmaya hutbe denir. Hutbelerde Allah’a hamt edilir, Hz. Peygambere salavat getirilir. Dinî, ahlaki, sosyal vb. konularda halk bilgilendirilir. Cemaate öğüt verilir. Hutbelerin, bu gibi işlevlerini gerçekleştirebilmesi, halka yarar sağlaması için cemaat tarafından anlaşılması gerekir. Atatürk de hutbelerin, amacına ulaşması için Türkçe olarak ve anlaşılır bir dille okunması gerektiğini ifade etmiştir. Bu konuyla ilgili görüşünü bir sözünde şöyle dile getirmiştir: “…Hutbeden amaç, halkın aydınlatılması ve doğruyu bulmasıdır. Başka bir şey değildir… Hatiplerin her hâlde halkın kullandığı dille anlatması gerekmektedir… Minberler halkın beyinleri, vicdanları için bir iyilik ve doğruluk kaynağı olmuştur. Böyle olabilmek için minberlerden yankılanacak sözlerin bilinmesi, anlaşılması, sanat ve ilmin gerçeklerine uygun olması gerekmektedir. Değerli hatiplerin siyasi ve toplumsal olayları ve medeni durumları her gün izlemeleri zorunludur. Bunlar bilinmediği takdirde halka yanlış bilgi verilmiş olur. Bundan dolayı hutbeler tamamen Türkçe ve çağın gereklerine uygun olmalıdır. Ve olacaktır.”(Ali Sarıkoyuncu, Atatürk, Din ve Din Adamları, s. 94.)
Hutbelerin halka yarar sağlaması için Türkçe ve anlaşılır olması gerektiğine inanan Atatürk, bu konudaki görüşünü 1 Mart 1922’de Meclisin açılışında yaptığı konuşmada dile getirmiştir. Onun girişimleriyle 21 Şubat 1925’te Mecliste, Kur’an ve hadislerin dilimize çevrilmesinin yanı sıra Türkçe bir hutbe kitabı hazırlatılması kararı alınmıştır. Alınan bu karar uyarınca oluşturulan bir komisyon tarafından 1926 yılında, içinde 58 Türkçe hutbe örneği yer alan bir kitap hazırlanmıştır. Diyanet İşleri Başkanlığınca camilere, hutbelerin dua-övgü bölümlerinin Arapça, öğüt bölümlerinin ise Türkçe okunmasını isteyen bir yazı ve hazırlanan 58 hutbe örneği gönderilmiştir. 1927 yılında da Diyanet İşleri Başkanlığınca içinde 51 adet hutbe olan bir kitap bastırılmıştır. Böylece camilerde hutbelerin öğüt kısmının Türkçe okunması uygulaması başlamış ve yaygınlaşmıştır.(Ali Sarıkoyuncu, Atatürk, Din ve Din Adamları, s. 96.)
İlk Yorumu Siz Yapın