"Enter"a basıp içeriğe geçin

İslam Ahlakının Özü: Edep ve Hayâ

Yeri, göğü, bildiğimiz ve bilmediğimiz her şeyi Yüce Allah yaratmıştır. Gökyüzünde büyüklüğünü kavramakta zorlandığımız galaksileri de yeryüzünde gözle görülemeyecek kadar küçük mikro organizmaları da yaratan O’dur.

Her varlıkta Yüce Allah’ın kudretinin ve ilminin izlerini görürüz. Yüce Rabbimiz sayılarını dahi bilemediğimiz tüm varlıkları sonsuz ilmiyle ve kudretiyle yaratmıştır. Üstelik O, bu varlıkları yaratmakla kalmamış hepsini uyumlu bir bütünün parçaları olarak düzenlemiştir. Yüce Allah, Kuran-ı Kerim’de “Onlar ayaktayken, otururken ve yanları üzerine yatarken Allah’ı anarlar. Göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde düşünürler. ‘Rabbimiz! Bunu boş yere yaratmadın, seni eksikliklerden uzak tutarız. Bizi ateş azabından koru’ derler. ”1 buyurarak bizden bu incelikleri araştırmamızı ve düşünmemizi istemektedir.

Kâinatta bulunan her varlık Allah’ın (c.c.) kuludur. Kuran-ı Kerim’de Yüce Allah bu durumu “Yedi gök, yer ve bunlarda bulunanlar O’nu tesbih eder; O’nu hamd ile tesbih etmeyen hiçbir şey yoktur; fakat siz onların tesbihlerini anlamazsınız. Doğrusu O Halim olandır, bağışlayandır.”2 ayetiyle bize bildirmiştir. İnsan, Allah’ın (c.c.) yarattığı bu ahenkli âlemin bir parçasıdır. O da Allah’a (c.c.) kulluk etmek için yaratılmıştır.3 Allah’a (c.c.) kulluk etmek biz Müslümanları diğer varlıklarla dost ve kardeş kılar. Bütün yaratılmışlara Allah’ın (c.c.) kulları gözüyle bakmayı öğretir ve dengeli bir hayat yaşamanın yollarını gösterir. Bu bilinçle edepli olmaya yönlendirir.

Edep kelimesi sözlükte zarafet, söz ve hareketlerinde güzel davranışta bulunma anlamlarına gelmektedir. Terim olarak ise Allah (c.c.) ve Resulünün emrettiği bütün istekleri yerine getirip sakındırdıklarından kaçınarak elde edilen güzel huy demektir.4 Edep kelimesinin çoğulu adaptır. Kâinatta hiçbir şey boşuna yaratılmamıştır. Bütün varlıklar Yüce Allah’ın verdiği görevleri yerine getirirken birbirleriyle uyum içinde hareket etmektedirler. Müslüman kendisinin de bu bütünün bir parçası olarak yaratıldığına ve çevresinde bulunan varlıkların kendisi gibi değerli olduğuna inanır. Müslümanın edepli davranışlar göstermesinin arka planında hayâ kavramı büyük rol oynar.

Hayâ sözlükte ar, utanma, çekinme ve mahcubiyet anlamlarına gelir. Terim olarak ise kişinin, Allah’a olan içten sevgi ve saygısından dolayı kötü, çirkin, ahlak dışı ve günah olan davranışlardan rahatsız olup onlardan kaçınmasıdır.5 Hayâ her insanda bulunan bir özelliktir. İnsanlar toplum tarafından yanlış kabul edilen davranışları yapmaktan utanır ve çekinirler. Bu tutum insanların ortak özelliklerindendir. Ancak İslam ahlakında hayâ özel bir anlam ifade eder. Peygamber Efendimiz “ Kendisinden utanılmaya en layık olan Yüce Allah’tır.” 6 buyurmuştur. Bu hadiste belirtildiği gibi Müslüman, öncelikle Allah’tan (c.c.) hayâ eder. Yüce Allah tüm kullarının yapıp ettiklerini görür. Müslüman da bunu bildiği için kötü davranışlardan kaçınır ve her hâliyle edepli olmaya gayret eder. Allah’tan (c.c.) hayâ etmek ve edepli davranışlarda bulunmak Müslümanın bütün hayatını şekillendirir.

Peygamber Efendimiz bu durumu bir hadisinde “ Her dinin bir karakteri vardır. İslam’ın karakteri ise hayâdır.” 7 buyurarak vurgulamıştır. Yüce Allah’tan hayâ eden bir Müslüman, her edepli davranışını Rabbine hediye olarak sunduğunun bilincindedir. Gergin ve kızgın olduğunda bile Peygamber Efendimizin “Sabır ilk andadır.” 8 hadisini hatırlayarak sabreder ve edepten ayrılmaz. Peygamber Efendimiz insanların Allah’tan (c.c.) en çok hayâ edeniydi. Onun hayatı hayânın sayısız örnekleriyle doludur. Ashab-ı kiram, yanlış bir şeyler yaptıklarını Peygamber Efendimizin yüzünden anlardı.9 Bir hadisinde Allah Resulü “Hayâsızlık her ne şeyde olursa onu kirletir, çirkinleştirir; hayâ da her ne şeyde olursa onu süsler, güzelleştirir.”10 buyurarak hayânın önemine dikkat çekmiştir.

Bir akşam bazı Müslümanlar Hz. Peygamberi ziyarete geldiler. Bu ziyaret geç vakitlere kadar sürdü. Bu durum Peygamberimize ve ailesine rahatsızlık verdi. Ancak Efendimiz hayâsından bu sıkıntısını söyleyemedi. Bunun üzerine Yüce Allah, “Ey inananlar! Peygamber’in evlerine, yemeğe çağırılmaksızın vakitli vakitsiz girmeyin; fakat davet edilseniz girin ve yemeği yiyince, dağılın. Sohbet etmek için de girip oturmayın. Bu hâliniz Peygamber’i üzüyor, o da size bir şey söylemeye hayâ ediyordu. Allah gerçeği söylemekten çekinmez…” 11 buyurarak Müslümanları bu konuda uyardı. Biz Müslümanlar da Peygamber Efendimiz gibi Allah’tan (c.c.) hayâ etmeli ve edepten ayrılmamalıyız. Edebin Müslümanın hayatının her anını kuşatan bir bilinç hâli olduğunu unutmamalıyız.

1 Âli İmran suresi, 191. ayet.
2 İsra suresi, 44. ayet.
3 bk. Zâriyât suresi, 56. ayet.
4 bk. MEB, Dini Terimler Sözlüğü, 88.
5 bk. MEB, Dini Terimler Sözlüğü, 130.
6 Tirmizî, Edeb, 22.
7 İbn Mâce, Zühd, 7.
8 Müslim, Cenâiz, 14.
9 bk. Buhârî, Edeb, 72.
10 Tirmizî, Birr, 47; İbn Mâce, Zühd, 17.
11 Ahzâb suresi, 53. ayet.

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir